19 Eylül 2013 Perşembe

Gelsin kebaplar, baklavalar...

Offf şu son günler ne yedik, ne yedik :) Kesin kilo aldık, gerçi biliyorduk burada böyle olacağını...

Adana'daki 2 geceden sonra duraklarımız, 1 gece Osmaniye (Kozan'a gidince günü değerlendirelim, akşama nereye varabilirsek dedik, Polis Evinde kaldık, yeri süper), 2 gece Gaziantep, 2 gece Şanlıurfa ve 2 gece Diyarbakır. 

Şehirlerle ilgili genel izlenimlerim;
Adana Kebap, akşam sokaklara kurulan ocaklar güzeldi. Seyhan Baraj Gölü'nün hakkını daha çok verebilmeliler. Bir arkeoloji müzesi var, evlere şenlik, bu kente yakışmamış. Şehrin merkezinden bambaşka olan, bizim Bağdat caddesi kılıklı bölgeleri de var, sanki farklı bir şehir gibi,  o derece farklı. 
Kozan merkezde birşey yok ama kalesinden Çukurova görülmeye değer.

Gaziantep, beklentimin oldukça üzerinde. Bayazhan Kent Müzesi oldukça başarılı, avlusunda içkinizi yudumlarken başka bir kentte zannedebilirsiniz kendinizi. İmam Çağdaş, mekan olarak çok kötü, kalabalık, havasız, karmaşa, 2 kere girdik ikisinde de birbirinden beterdi. Baklavasını yedik sadece, onu da paket yaptırttık... Baklavaya da kuş kondurmamışlar, normal, hatta 2. adığımızı ertesi gün yedik, şekerlenmiş gibiydi. Fıstığın toplanma zamanına denk gelmişiz, her yerde tazesi satılıyor ama biz bildiğimiz tuzlu kavrulmuştan vazgeçemedik. Hanlar var çok, ama çok bir turistik kokuyor, yine de elbet görülmeye değer.
Zeugma Mozaik Müzesi güzel, işleyişte biraz sıkıntı var ama emek harcanmış belli. Zeugma Antik Kent'indeki korumacılık anlayışını anlamadım ben. MÖ 300 yılına ait evin duvarlarına, tabanına niye benim yürümem için yapılmış olan platform basıyor, anlayamadım. Güzel bir tarih yatıyor orada ama girişte ancak bir görevli var, bilgisizliğini bıraktım, iletişim kurmak bile zor. Onca yıl geçmiş bulunalı, yapılacak onlarca iş var, ortalıkta kimse ama kimse yok. 

Şanlıurfa, kapalı çarşısı, yıllar öncesiymiş gibi aynen çalışıyor, Gaziantep'deki gibi yapmacık değil.
Harran'da da, ilk üniversitede de, kazı çalışmaları belli ki çok ağır aksak gidiyor. Bu işi Almanlar yaparken arı gibi çalışırlarmış, son 4-5 senedir Harran Üniversitesi üstlenmiş, 5-6 kişi ile yürütmeye çalışıyorlar. 

Göbekli Tepe de aynen Zeugma gibi. MÖ 10000 yahu, acayip birşey, inanılmaz bir tarih, değer... Öylece duruyor, yeni kazı yok, kesin ödenek yoktur, yahu yapsanıza yatırımları buraya, elinizde hazine var, değerini bilen yok. Burada da ahşap bir strüktür hazırlıyor birkaç usta, başka da kimse yok, öylece bir demir kapıdan geçerek giriyorsunuz 12000 yıllık eserlerin arasına. Ahşap dikmeler tabi ki bu değerli hazinenin üstünde, kimbilir ne zararlar veriliyor, kafayı yer insan bu değerlere yaklaşımı görünce, yazık çok ama çok yazık...

Diyarbakır; surlar gerçek bir tarihi değer, oldukça korunarak gelebilmiş günümüze. Sur içi çarşı ve -yine tüm kentlerde olduğu gibi (ne yazık ki), yoksul kesimin yerleşim alanı- gecekondu çarpık yerleşim dolu. Meryem Ana Kiisesi, Ulu Camii, Cahit Sıtkı Tarancı evi ve Dengbej Evi en akılda kalıcı olanları.

Yarın yolumuz Van'a, İran sınırı öncesi son şehre doğru gideceğiz, heyacan dorukta !

12 Eylül 2013 Perşembe

Evimizden ayrılalı 10 gün olmuş !

Şu an Adana'da Seyhan Gölü kıyısında bir çam ağacı altında kamp sandalyemde oturarak, dalga sesleri eşliğinde yazıyorum...

Bugün evimizden ayrılalı 10 gün olmuş. 1 haftalık deniz, kum, güneş tatilimizde bize eşlik eden Fatih ve Arzu'dan dün ayrıldık. Biraz dinlenmeye ve kafa dağıtmaya ihtiyacımız vardı, bu süreci de onlarla geçirmek çok keyifli oldu, yedik, içtik, yüzdük, bolca da güldük :)

İlk durağımız daha önce de bahsettiğim gibi Gökova Körfezi Boncuk Kamping idi, eski bir kamping, temiz, gerekli donanıma ve en önemlisi ağaçlarıyla doğal bir güzelliğe sahip. Kamp sevdalılarına kesinlikle tavsiye edilir. Sonrasında ise Datça Ovabükü'ndeki Gülbahar Kamping ve Çıralı'daki Elif Kamping duraklarımız oldu. 

Çıralı sonrası vurduk kendimizi kuzeye, Umut ve Fatih'in Toroslar Turu'nda uğradıkları Ermenek'i, bir de hep beraber görelim dedik. Geçen sene kaldıkları çay bahçesinin misafirperver işletmecileri, Oğuz Abi ve eşi, bizi çok güzel ağırladılar, şahane bir kahvaltı ve şelale tavsiyesi ile de uğurladılar. Ve ben dün hayatımda ilk defa şelalenin o buz gibi suyu altında yüzdüm, kafama metrelerce yukarıdan akan suyun keyfine vardım. Soğuk, sanki vücudunuza yüzlerce çivi batmış hissi uyandırıyor, ama kesinlikle muhteşem bir deneyim !

Bakalım daha ne ilkler olacak...

4 Eylül 2013 Çarşamba

Seyahatin ilk günü...

Evet bugün bir yıllık seyahatimizin ilk günü... Bu notları Gökova Körfezindeki Boncuk Kamping'den, ilk durağımızdan, yazıyorum. 

Son birkaç gün sancılıydı oldukça. 2 gün önce tüm evimizi bir depoya kapattık, artık evimiz arabamız, adını da bugün koyduk, inci ( renginden dolayı, inci beyazı) :).  Tabi öncesinde bir sürü hazırlığımız oldu.

Hindistan vizesi son dakikaya kalmıştı maalesef, sebebi başvuru anında vizenin başlaması. Neyse dediğim gibi biraz uğraştırdı ama en azında sonuç verdi, 6 aylık vizeyi kaptık :)

Tüm özel eşyalarımızı topladık öncelikle , bir de depoya konulamayacak çiçeklerin organizasyonu gerekti. Sağolsun Sevda Teyze sahiplendi tüm kıyafetlerimizi ve büyük benjamin çiçeğimizi, küçüğü de Bilgen'imde :) Dış bitkileri de Onat aldı, bizi dertten kurtardılar.

Pazartesi sabahı 6.30 da başlayan eşya toplama ve yerleştirme işi 18'de ancak son bulabildi, ne çok eşyamız varmış yahu, dönüşte biraz daha silkelenmeye karar verdik :)

İlk evsiz gecemizi ağabeyimde geçirdik, bu vedalaşma işleri işte en sancılı olanı. 
Sabah abidükle, sonrasında Sevda teyzeyle, Hüseyin babamla ve en son da bu sabah annem ve babamla vedalaştık. Zordu...