21 Ekim 2013 Pazartesi

14-17 Ekim Yazd


Yazd'da 2-3 gün derken 4 gün kaldık. İlk gün ancak varabildik aslında, sonraki gün ara sokaklarda tur attık, daracık sokakları Mardin'i çağrıştırdı. Fark; burası düz ve duvarlar gri taş yerine sütlü kahve kerpiç. Anladığımız kadarıyla devamlı bir dış cephe yenilemesi var, duvarlarda saman parçaları görülüyor rahatlıkla. Bir de en belirgin mimari özellik, hava bacaları. Çok sıcak olan bu şehirde evler içe kapanık, hava damarları ise bu bacalar. 

Yazd'ın rengi
Hava bacaları

Şehirden akılda kalan bir de Su Müzesi, tavsiye edilir, güzel düzenlenmiş. Burada şehre gelen su için kazılan kanallar, şehrin su depolama alanları anlatılıyor, böylece şehirde ve evlerde gördüğümüz merdivenlerle inilen kuyular, ara yollarda gördüğümüz bacalı, basık kubbeli yapılar daha bir anlaşılır oluyor. Müzenin içinde olduğu ev de çok güzel, başka geleneksel bir evi gezmeye gerek yok. 

Müzeyi gezerken Türkçe konuşmalar duyunca "merhaba" diyoruz hemen. Tam kaç kişi olduklarını anlayamadık önce, Umut sorunca "turla mı geldiniz" diye, " eveeet, mimarlar grubu olarak geldik biz" deyip, bizi birşeye benzetemediğinden olsa gerek, burun kıvırıp gitti bayan. Sonradan gelen birileri ilgilenip, "siz kendiniz mi geldiniz" falan deyip girdiler muhabbete. Eeee biz de dedik tabi "biz de mimarız" diye. Hooop ilgi arttı bir anda. Meğer İstanbul'da aylar önce mailini aldığım, Umut'la acaba karşılaşır mıyız, bağlantı kursak mı dediğimiz mi Mimarlık Vakfı gezisi ile karşılaşmışız. Sağolsunlar, önce "öğrenci misiniz ? " falan diye sorarak benden oldukça bonus topladılar, eh çocuk ruhumuz devam ediyor da benim beyaz, Umut'un dökülen saçları yaşımızı eli veriyor maalesef. Neyse konuştuk biraz, kendi kendinize geziyorsunuz, süper dediler, verdiler gazı... He heyt :)

Ertesi gün yani 16 Ekim Kurban Bayramıydı. Biz de 4 gün olan bayram onlarda 3 gün ve sadece ilk gün tatil. Dükkanlar kapalı ve etrafta pek insan yok, tek fark bu. Bayram falan anlamadık yani, ortada kurbanlıklar, kan, et kokusu, hiçbir şey yok. Sonradan bir İranlı ile karşılaştığımızda sorduk, Şiilerde sadece hacılar kesermiş, onlardan da isteyen. 

Şehrin boşluğundan yaralanıp Umut'la bisikletle turladık şehri, bu arada telefon geldi. Eveeeet Ophelie ve Severin'le tekrar buluşuyoruz :). 

Sonraki 2 günü de beraber geçirdik zaten, akşamları avluda kral sofrası kurduk, yedik, içtik, eğlendik ve tabi ki daha da kaynaştık. 

Zerdüştlerin Sessizlik Kulelerini ziyarete gittik. Bu inanca sahip kişiler, ölülerini toprağı kirleteceklerini düşündüklerinden gömmezler, havayı kirleteceklerini düşündüklerinden de yakmazlarmış. Öylece bu kulelerin tepelerine bırakır, yırtıcıların doğal döngüyü sürdürmelerini sağlarlarmış. 

Kulelerden biri...

Bölgeyi ziyarete gelen kara böcükler !

Soldan sağa; Demet, Severin, Ophelie ve Umut

Bu seferki ayrılık daha zor oldu Fransızlarla, kesinlikle ne kadar zaman sonra olursa olsun, bir yerlerde tekrar buluşacağız...

Not: Fransızlar arabaları Oscar'ı İran da bırakıyorlar maalesef, Hindistan vizesi için haber bekliyorlar, işlemlerinin tamamlanması 15-20 günü bulacak, bakalım belki Hindistan'da buluşuruz yine :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder