7 Ekim 2013 Pazartesi

Tahran sonrası Hazar ve Amol

Evet Tahran'dan çıktık, düştük yollara... Önce Caspian yani Hazar Denizi'ne, kuzeye çevirdik yönümüzü. 

Hazar'a doğru giderken dağları aştık, sıcak güneşli havayı ardımızda bırakıp düştük yağmurun içine, burası aynen bizim Karadeniz Bölgesinin tabiatına sahip. Deniz de aynen Karadeniz gibi coşkun...

Hazar kenarında...

Sahil hattı otellerle dolu, bir de havadan olsa gerek, çok tatsız geldi bize. Deniz kenarı kamp yapma hayallerimizi bir kenara bırakıp, gidebildiğimiz kadar gidelim dedik. 

Varış noktamız Amol oldu, sahilden güneye doğru 20 dk bir mesafede. Amacımız sadece uyumak ve ertesi gün sabahtan Tahran üzerinden Kashan'a devam etmek. Fakat öğreniyoruz ki burada sadece tek bir otel var, o da son derece lüks, böyle bir akşam için çok gereksiz olduğunu düşünüp alternatif bulmaya çalıştık. 

Bir ihtimal Tahran'a devam etmek ( hava karardı saat 8, 3 saatlik bir yol ve dağ yolları) pek istediğimiz bir durum değil.

Diğer ihtimal, şehrin göbeğindeki büyük parkta kamp yapmak. Farklı farklı kişilere sorduğumuzda bunun mümkün ve güvenilir olduğunu söylediler, ancak şehir içi kamp pek tercih ettiğimiz bir durum değil. 

Diğer ihtimal, gidebildiğimiz kadar yol alıp bir köyde birinin bahçesinde izinle kamp yapmak. Ama gece yola çıkış, farklı bir yol, yok bu da olmadı. 

Tüm bunları sorgularken Umut beyleri gözüne kestirmeye çalışıyor ben de bayanları, hııım bu ingilizce bilir mi acaba ? ne istediğimizi anlar mı ? şeklinde...

Ben de genç bir kadını gözüme kestirdim, ufak bir bijuteri dükkanı işletiyor. "Do you speak english ? ". "Yeeeeees" dedi , dedi de gerisi gelmiyor, meğer kursa gidiyormuş ama daha 3 ders görmüş. Yok zor anlaşacağız derken, türkçe anlaşabildiğimiz ortaya çıktı, meğer Azarbeycan kökenliymiş :)

Dedim bizim yatak, yorgan var, sadece uyuyacak bir çatıya ihtiyacımız var. Dedi ki "dükkanda yatın isterseniz ? " hııım olur olmaz derken, ben bir erime (kocama) sorayım dedim çıktım dükkandan. Biz Umut'la dışarıdayken baktım bu dışarı çıktı, bizi daha doğrusu Umut'u tartmaya çalışıyor ve telefonda dediklerinden az çok anlıyoruz ki bizim hakkımızda konuşuyor. 

Telefon sonrası durum "Beyim şimdi sizi almaya geliyor, evim büyük, hayatta bırakmam, bugün misafirimizsiniz". 

Yok mok dememiz kâr etmedi, evlerine gittik, bizi krallar gibi ağırladılar. Gece 10 kurulan kebap sonrası, meyvesi, tatlısı, çayı, kahvesi... 


Masoomeh, eşi Mohamdreza ve kızları Mahtab...

Sabah da aynen bizdeki gibi gece yiyemedikleriz yanımıza fazlası ile çıkın olarak verildi. Çok ama çok güzeldi. Burada çekinen taraf biz olmamalıyız zaten, tereddütsüz bir yabancıyı evlerine alarak onlar çok büyük bir adım attı. Ve bize unultulmayacak bir akşam yaşattılar, teşekkürler...

2 yorum:

  1. Anadolu'nun sınırlarla bölünmediği görülüyor aslında teknik olarak öyle olsada, ne güzel. Hatırlarsanız Mardin seyahatimizde de benzer teklifler ve misafirperverlik hep vardı. Heyecanla bekliyoruz yeni yazılarınızı efendim :)

    YanıtlaSil