27 Kasım 2013 Çarşamba

11-12 Kasım Chandigarh 13 Kasım Haridwar 14-22 Kasım Rishikesh


Chandigarh'a giderken fazla kilometremiz yok rahatız demiştik, yanılmışız. 

Himalayalar...

Burada haritada ana yol gibi gözüken yollar, offroad yollara dönüşebiliyor bir anda, genel bir yol yapım çalışması var sanırım ülkede ! Hindistan karmaşasında araba kullanabilmek büyük bir hüner ve sabır gerektiriyor. Uzun yol tecrübe eksikliğim vardı ama bu başka birşey; acayip dikkatli, hünerli olmak gerekiyor. 2. şoförüm ancak buradan kazasız çıkamayabilirim velhasıl burada Umut'a ne kadar yardımcı olabileceğim gerçekten bilmiyorum, ona büyük iş düşüyor ne yazık ki !

Yolda yaya, bisiklet, at arabası, inek, motosiklet, tuk tuk, araba, kamyon, otobüs herşey var, çok fazlalar ve kural diye birşeyden haberleri yok. İnsanları ayıplayamıyorum çünkü böyle öğrenmişler, böyle görmüşler. Acayip bir korna gürültüsü var, araçların arkasında "please horn" " lütfen korna çal" yazıyor zaten. Ana prensip şu, sen hep önüne bakarak kullanıyorsun, arkadan gelenle alakan yok, kornayla ben buradayım demen lazım devamlı. Şerit bilmediklerini düşünürsek, devamlı bir "dat daaaaaat" ! Evet Umut haklı sanırım arabada kulak tıkacı kullanmak mantıklı görünüyor !

Chandigarh bir şehir plancısı ya da mimarsanız oldukça ilgi çekici bir şehir. Bağımsızlık sonrası ilk inşa edilen şehir olma özelliğini taşıyor. Le Corbusier ve ekibi tarafından planlanan şehrin işleyişi sorgulatıcı. Çok iyi çalışan hiyerarşik bir sirkülasyon var: Ana arterler, ara bağlantı yolları, her adada yeşil alanlar, yaya ve bisiklet yolları. Her adanın belli bir işlevi var; konut, kamu mekanları, ticaret, sosyal alanlar... Baştan bir şehri planlama işi omuzlara çok ağır bir yük olsa gerek. Ulaşım ile ilgili işlerin çok iyi yürümesinin dışında, ters giden şeyler de var. Zira hiçbir referans noktanız yok. Her adanın kesişimindeki ada numaralarını gösterir numaralar olmasa, dümdüz bir tapografyaya sahip bir şehir olduğunu da eklemek lazım, her yer aynı gözüküyor. Ama şehrin düz, parklar ve ara bisiklet yolları olmasından yararlanıp şehri bisikletle turlama imkanı yakaladık. İşler doğru planlanınca insanlar yolda sakin ve daha az korna gürültüsü var. 



Le Corbusier Adliye Binası


"Open Hand" "Açık el" heykeli


Bir garip park, Rock Garden.

Rishikesh... Burası ile ilgili tek kelime huzur olsa gerek :) 2-3 gün kalırız derken 10 gün kaldık bu güzel kasabada. Yoga, meditasyon, reiki, masaj kursları var dört bir tarafta. Diğer önemli özelliği ise Hindu'lar için önemli bir dini merkez olması. 

Umut'un da "haydi yerine gelmişken deneyelim" dediği yoga ile tanıştık burada. Ben hep deneyimlemek istemiştim zaten :). Öncesinde bir deneme dersine katıldık, sonrasında da ufak bir araştırma sonrası 7 günlük ders alacağımız yeri bulduk. 1 hafta vücudunu tanımak ve kendine kendine devam edebilmek için gereken minimum süre. Ve çok sevdik, en azından her sabah " güneşi selamlamaya" karar verdik. 
Yoga hocamız !


Rishikesh

Rishikesh'te geçen zamandan kesitler;
- Sabah erkenden uyanmaca, yoga dersi.
- Ders üzerine şahane kahvaltı ( paranthalar, muzlu nutellalı krepler, taze sıkılmış meyve suyu...)
- Terasta kahve eşliğinde kitap okumaca.
- Çatıdaki salıncakta güneşlenme.
- Gün batımında Ganj Nehri'ne karşı kek, kahve keyfi.
- Ortalıktaki maymunları izlemece.
- Başıboş zavallı inekçiklere üzülme.
- Ganj Nehri'ne giren Hindular.
- Gün batımında nehre bırakılan çiçekler ve üzerinde yanan ateşin keyfi.
- Nehir kıyısında sepette çiçek satan sevimli çocuklar.
- Akşam yoga dersi, ooooooommmmm...
- Ders sonrası sıcacık bir çorba.
- Meyve, fıstık ya da patlamış mısır eşliğinde birşeyler izlemece.
- Vücutta bir yorgunluk, kafada rahatlama ve müthiş bir uyku.


8 Kasım 2013 Cuma

Hindistaaaan yavaştan kendini sevdirir !

5-6 Kasım Amritsar 7-10 Kasım McLeod Ganj

Pakistan-Hindistan sınırı; Pakistan kısmı bir tanıdık aracılığı ile çok rahat geçti, ancak Hindistan tarafında  gereksiz bir bekleşme oldu, işler çok yavaş, niye ? Kimsenin işle alakası yok da ondan :). Neyse valizlerin x-ray de, arabanın da köpek tarafından aranması sonrası işlemler bitiyor. Hoşgeldik Hindistan !

Wagha'daki Pakistan-Hindistan sınır kapısının kapanıp, bayrakların indirilme seromonisine talep büyük. 
Bol miktarda yerli turist var ve acayip coşkulular, festival havası gibi, çalan müzik, ortada dansedenler...


Bağımsızlık sonrası, Pakistan-Hindistan sınırı Punjap bölgesini ortadan bölmüş, aslında birbiri ile aynı kültüre sahip halk ikiye bölünmüş, ve bizde Balkanlarda yaşandığı gibi bir göç yaşanmış. Müslümanlar Pakistan'a, Hindular-Sihiler Hindistan'a. Komşu iki ülke arası da iyi değil maalesef. 

Hindistan birbirinden farklı dinlerin, dillerin, kültürlerin olduğu çok çeşitli, çok renkli bir ülke. Ve evet çok kalabalıklar...

Gezimize sınıra 30km uzaklıktaki Amritsar'la başlayarak sıkı bir giriş yaptık. Zira burası Sihizm'in en önemli tapınaklarından "Golden Temple" a ev sahipliği yapıyor. 


Ayakkabılar ve çoraplar, tapınağın ana girişinden itibaren yasak ! Sihiler sağlık bulacaklarını inandıkları bu suya girip ibadet ediyorlar, kadınlar için de ayrı bir bölüm var. Tapınakta her saatte ücretsiz yemek var ve tüm işler gönüllülerin yardımı ile yürüyor. 

Hint yemeklerine bayıldık, denildiği gibi acı değil, bilemiyorum belki güneye indikçe durum değişecek. Tapınaktaki öğle yemeği menümüz; Çorba, mercimek yemeği, pilav, sütlaca benzer bir tatlı !

Bu arada burada en son Multan'da İkbal'in evinde gördüğümüz Fabian'la tekrar karşılaştık. Dünya bazen çok büyük, bazen de çok küçük. Fabian daha önce 2 yıllık bir Asya Turu yapmış. Kendisi bir yazar ve bu seferki geliş amacı Nepal'de fakir ailelerden alınıp Hindistan'da para karşılığı satılan çocuklarla ilgili bilgi toplamak. Kitabını merakla bekliyor olacağım. 

Bir sonraki durağımız McLeod Ganj. 2 gece kalırız dediğimiz yerde bugün 4. günümüz. Acayip huzurlu biryer... Doğada yürüyüş yapmayı özlemişiz, burada ağaçların tepeleri maymun dolu :)

Dağ manzaralı terasta huzur...

McLeod Ganj Budizm'im için çok önemli bir merkez, Dalai Lama'nın evi burada. Tapınaklarını ziyaret ettik, burada öğrenci yetiştiriyorlar. Sokakta birçok rahip ve öğrencilerini görmek mümkün. Etrafta bol miktarda yoga, mediyasyon, masaj, budizm öğreti merkezleri var. Ayrıca burası ciddi bir Tibetli nüfusuna sahip. İnsan gezerken öğreniyor galiba, Tibet'in Çin hakimiyetine altına alınışı, geçmişi ile ilgili bilgi alabilmek adına güzel bir müze var.



Tibetlileri bulmuşken hem yemeklerinin tadına baktık, hem de masaj yaptırdık :). Yemekler genel olarak vejeteryan ve hamur yemeklerin ayrılmaz parçası, ki bu benim sevmem için yeterli. Masaj, gerçekten çok rahatlatıcı ama burada öyle mistik kokulu odalar, loş ortam, müzik falan yok ! Ama yine de çok keyifliydi. 

Masaj sonrası migren krizlerimle ilgili konuşunca, Tibet geleneksel yöntemlerini izleyen bir doktoru tavsiye ettiler. Krizler eskisine göre çok daha iyi. Daha önce haftada 2-3 olan krizler ayda 3-4 e düştü. Kriz ilacını almamak adına kendimi sessiz ve karanlık bir odaya kapatıp uyuyorum ama ömrümden çalan bu kayıp günler çok canımı sıkıyor maalesef ! Denemekte yarar var dedip vardık doktora, bir aylık ilaç verdi, yeterli olup kurtulacakmışım bu illetten :)

Reçetem ve şekere benzer (küçük küçük kumaşlara sarılı karışım, kurdelelerin üstü de mühürlü-pek şekerler) ilaçlarım !

Hindistan yavaştan kendini gösterir 
Alır beni senden bana getirir 
Öyle değil mi alanson? 
Bom bili bili bom! Bom bili bili bom!   ( Mazhar Alanson, Hindistan)


Sevgili çocukluk arkadaşım Eda'nın yolculuğuma eşlik etmesi için hediye ettiği "İncir Kuşları" kitabı ile birlikteliğimiz sona erdi. Yenilerine yer açabilmek adına onu McLeod Ganj'daki Green Hotel'in kütüphanesine, yeni yoldaşını bulması için, bırakıyorum. Tekrar teşekkürler Eda'cığım. 
Not: Geçtiğimiz yaz Saraybosna ve Mostar'ı görüp yakın tarihte yaşanan savaşın izlerine şahit olmuştum. Kitap bu dönemden, gerçeğe dayalı, bir kesit sunuyor, tavsiye edilir...





4 Kasım 2013 Pazartesi

5 Kasım Pakistan'a veda/ Sevdiklerim, sevmediklerim

Sevdiklerim;
- Daha öncekilerine hiç benzemeyen bambaşka bir yerle tanışmak. 
- Kadınların, kızların rengarenk kıyafetleri. 
- Hafif acı ama çok lezzetli sulu yemekleri. 
- Paratha denen yağlı ekmek. 
- Develer :).
- Küpeli, hızmalı kadınlar. 
- Kadınların kınalı desenli elleri. 
- Bacakları kulakları kınalı eşekler. 
- Binbir çeşit sokak yemeği.

Sevmediklerim; 
- Tüm ülkeye hakim olan toz, toz, tooooz !
- Trafiğin ters akışı.
- Eskort meselesi, daha doğrusu ülkede tehlike, terör olması. 
- Dünyanın adil olmadığını görmek ve çaresiz kalmak. 
- Peynirin olmaması. 
- Bir garip, yük taşıyan, eşekçikler. 
- Kelle koltukta, insanların motosiklete 6 kişi binmek zorunda kalması. 
- Çılgın trafik. 
- Sütlü çay. 

1 Kasım Multan 2-4 Kasım Lahore

Multan'daki günümüzü, aynı zamanda Pakistan'daki ilk günümüz de diyebiliriz, çok keyifli ve dolu geçirdik. Önce tuktukla şehri dolandık biraz, sonrasında pazarda ve dar sokaklarında turladık. 

Burada birçok sokak yemeği olduğu gibi, batıya benzer lokanta ve pizzacıları, KFC, Subway gibi markaları da bulabilmek mümkün. 

Kızaran hamurlar... Nefis :)

Öğleden sonra ise, bir arkadaşımız vasıtasıyla ulaştığımız İkbal ile buluştuk. Bir de baktık ki yanında Tahran'da tanıştığımız İspanyol motorcu var, gezginlerle bir daha bir daha karşılaşmak çok olası anlaşılan. 

Sonrasında tekrar benzer yerlere gittik ama yanınızda yerel biri olunca durum bambaşka tabi, kaçırdığımız detayları da onunla tamamlamış olduk. 

Akşam evlerine yemeğine davet edildik, biraz tereddütlüydüm başta ama iyi ki gitmişiz, herhalde gezimizin en unutulmaz akşamlarından biri oldu benim için. 


Umut, ben, Fabian ve muhteşem süsü ile tatlı paketimiz...

Burada biraz kaç göç durumu var, bizdeki tutucu ailelerde olduğu gibi. İspanyola sormuştum, karısını görüp görmediğini, " hayır" demişti. Ama ben gelince durum değişti :).

Evleri için kocaman bir bahçe içerisinde yeralan bir köşk diyebiliriz, burada akraba 4-5 aile birlikte yaşıyorlarmış. Eve girer girmez İkbal eşi ile tanıştırdı beni, Necma, o da hemen odasına davet etti, aynı yaştaymışız. Sonrasında iki kızkardeşi de katıldı bize, çok iyi ingilizce biliyorlar. 

Yemek pişirmelerine tanık olmak ayrıca güzel bir deneyimdi, çok güzel ağırladılar bizi.

 Kızkıza muhabbet ve kına seramonisi...

Kınalarınız çok güzel desenli dedim, hoop küçük kızlardan biri elinde kına ile çıkageldi, iyi yapalım deyip elimi teslim ettim :) Kızkardeşlerden birinin güzel sanatlarda okuduğunu da o an öğrendim, çok kısa bir sürede ellerim, kolum kınalıydı artık...

Ertesi gün Pakistan'daki son durağımız olan Lahore'a vardık. Burada da, tanıdıklar sağolsun, İkbal bizi Hafiz Bey'e yönlendirdi, kendisinin araba galerisi var, eski bir motorcu ve gezgin. Haliyle konuşulacak çok şey var, 1985'te gelmiş İstanbul'a, Çırağan'ı, Eyüp Sultan'ı, bir zamanlar merkezin dışında kalan Şişli'yi sordu bize, Pakistan'dan bile çok ucuzmuş o zamanlar İstanbul... Yanlış zamanda düştük İstanbul'a :( !





Lahore'dan kareler...

Hafiz Bey'in arabalarla olan ilgisini görünce, Pakistan'da bol miltarda Suzuki- Suzuki servisi bulunca ve 10000 km yi de devirince, Tospağa'yı bir servise sokalım dedik. Evet 2 ayımızı ve 10000 km yi devirdik :). 

Gözü sürmeli bebek ve süslü Tospağa...

Yeni bir ülkeye hazırız, Hindistan bekle biziii...