10 Ekim 2014 Cuma

23 Eylül - 4 Ekim Kırgızistan

23 Eylül'de sınır geçişimizi yaptık, Karakol'a varmaktı niyet ama zor olacağına karar verip, kamp alanımıza yerleştik. İyi zamanlamaymış, çadırı kurduktan hemen sonra başlayan yağmur sabaha kadar devam ettik. Akşam çadırımızın bagajında Mehmet Abi'nin verdiği tarhanayı pişirdik. 


Tüm gece yağan yağmur sonrası sabah güneş açtı :)

Ertesi gün güneşli bir sabaha uyandık, çadırı kurutabilmek adına şanslıydık. Öğleye doğru Karakol'a vardık. Pazar içinde işlerimizi hallettik öncelikle. 1 yıldan beri bize eşilk eden, Metin ve Duygu'nun emaneti şişme, artık miladını doldurmuş, yamalı yastıklarımızla vedalaşıp birer küçük yastık alalım dedik. Tabi küçük yastık bulamayıp, tek bir yastığı terzide 2'ye kestirttik :). Evimizdeki pufidik yastıklarımız çok özlediğimizi söylemem gerek ! Haa bir de ben kahküllerimi kestirttim :).

Karakol Biskek arası rastladığımız geleneksel oyunların yapıldığı bir festival, yarışmacılar at üstünde yerde duran postu alıp kendi taraflarına götürmeye çalışıyor

Yerleştiğimiz otelde internet oldukça iyi çalışıyordu, çalışır bir internete ulaşmak büyük nimet. Burada iyice araştırmamızı yaptık ve farkettik ki Özbekistan Konsolosluğundan randevu almamız gerekiyor ve bu da öyle hemen ertesi güne verilen birşey değil, artı pazartesi çalışmıyorlar. Bizim plan program yine attı. 

Ertesi gün, öğleden sonra, ani bir kararla direkt Bishkek'e varmaya karar verdik, en azından cumayı değerlendirebilmek adına. Cuma sabahı konsolosluğa vardık, şansımızı deneyip sona kadar bekledik, randevulu kişiler bitsin diye, ancak sonuç hüsran oldu, kadın neredeyse güvenliği çağıracaktı ! En yakın tarih olan çarşambaya randevu aldık. Günlerden cuma, çarşamba sabahına kadar yapabileceğimiz hiçbir şey yok !

Şehrin biraz merkezine uzak seçtiğimiz konaklama yeri bizi mutlu etti en azından, güzel bir bahçe, internet, konforlu konaklama, sıcak duş, bol tüylü iran siyam karışımı güzel kedi :)...

Sabah kahvaltımız

Cumartesi öğleden sonra dışarı çıkarak Bishkek'de bol bulanan parklar arasında dolandık, şehir kendi başına pek birşey vaad etmiyor, ama nefes alma şansı var insanın, güzel yemek de olunca bizim için farklı bir durak oldu. 

Madem haftasonu buradayız, bari farklı bir şekilde dğerlendirelim deyip, Opera ve Tiyatro Salonuna bir uğradık. Rusya'da da bir bale gösterisine gitmek istemiştim ama orada bulunduğumuz zaman sezon dışı idi. Kazakça ya da Rusça olan bir tiyatro ya da operayı anlamayacağımızdan pazar akşamı olan bale gösterisi bize uydu, hele bana oldukça uydu :) Kaptık biletleri ! Bilet fiyatlarına gelince, biz en düşük kategoriyi seçtik 600 tenge yani bizim paramızla yaklaşık 25 tl, ancak diğer kategorilerde fiyat oldukça artıyordu, 1500, 2500 tenge. Kırgız halkının çok zengin olmadığını düşünürsek oldukça pahalı geldi bize. 

Bilet alımı sonrası, Özbek vize kuyruğunda tanıştığımız Fransız çiftle kahve için buluştuk. Onlar da bizimle aynı tarihte ayrılmışlar yurtlarından, yeni yıl öncesi geri dönme düşüncesindeler. Herkeste farklı bir hikaye var... Rusya, Çin ve Laos üzerinden Kamboçya'ya gelmişler ve 10 ay gönüllü bir organizasyonda çalışmışlar. Kamboçya'dayken de Fransız birkaç kişiyle tanışmıştık, aynı şekilde 'NGO' vasıtasıyla gönüllü çalışan. Hatta gezinin başında İran'da tanıştığımız ve sonrasında maalesef izini kaybettiğimiz Ophelie ve Severin'de Kamboçya'da 2 ay çocuklar için kurulan bir dernekte çalıştıklarından bahsetmişleri. Kamboçya, eski Fransız kolonisi olduğu için Fransa ile irtibat halinde. Orianne ve Cori'den öğrendiğimize göre de Fransa'da Kamboçya'daki bu hayır kurumlarına para gönderen birçok vakıf varmış, onlar da bu sayede bağlantıyı kurmuşlar. 

Biraz anlatmalarını istedik, nasıl bu 'NGO'lar diye. Daha önce duyduklarımızdan farklı birşey söylemediler maalesef. Görünürde çok şey var ama sonuç yok ! Durumu olmayan ailelerin çocukları eğitim için Phnom Penh'e getiriliyorlar. Köydeki adamın ancak kendine hayrı var maalesef, sadece o gün yiyeceği yemeği düşünebiliyor, daha ötesini düşünme şansı yok, çocuğuna da biri alıp sahip çıkıyor, ne oluyor ne bitiyor pek farkında değiller. Bu kurumlara gönüllü gelenler genelde kısa süreliğine geliyorlarmış, bir sonuca varabilmek adına en az 2-3 ay kalmak lazım diye düşünüyorlar, bence de haklılar. Orianne, Fransızca öğretmekle yükümlüyken farketmiş ki aslında çocuklar kendi dillerini bilmiyorlar. 'Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu' yani. İşin her zaman ki gibi temeli eksik ve en kötüsü bunu sorgulayan kimse yok ! Herkes olan düzen üzerinden gitmiş, hiçbir raporlama, denetleme, biz bunu yaptık sonut ne oldu sorgulaması yapılmamış. Bizde de STK ların bir çoğunun benzer durumda olduğunu düşünüyorum maalesef. Tabi uzaktan demekle olmuyor bu iş, elini taşın altına koymak lazım. Bakalım yapacağız birşeyler !

Meydandaki havuz kenarı bizim kültürümüze yakın görüntüler

Günlerden cumartesi, yapacak birşeyde yok, kahveden sonra yemeğe, bira içmeye geçtik hep beraber, bulması bira zor ama gitmeye değer bir bira imalathanesi bulduk, kayda geçsin 'Stainbrau', merkezin güneydoğusunda. Çıkışta herkeste alkol var, ama düzeyinde, Umut direksiyona ben geçerim dedi ve az sonra çevirme ! Ters yöne girmişiz, ama tam avlama yeri yani, belli bir saatte yol kapanıyor sanırım, polislerde burayı av için mesken tutmuşlar. Ters yön mers yönle ilgilendikleri yok, "alkol var mı? " diye sordular, Umut da az miktar içtiğini söyledi, hop arabayı bağlayacağız o zaman falan modundalar, dertlerinin sadece para olduğu da bir o kadar açık maalesef :(. Biraz maceralı bir akşam oldu ve bize ederi 100 dolar oldu, kapıyı 1000 den açtıklarını düşünürsek iyi kurtardık sanırım !

Keyifler gıcırken... 100 dolardan az önce !

Pazar günümüzü dinlenme takılmaca olarak geçirip akşamüstü bale gösterisine gittik, benim için oldukça keyifliydi ama diğerleri için nasıldı bilemem ! Bu arada diyatlar o kadar pahalı olunca salon da boş kalmış tabi, balkonda sahneye oldukça ters bir noktada iken, alt kata inip oldukça önlere geçebildik. 

Bomboş bir pazartesi, salı günümüz olunca değerlendirelim dedik ve 29'u sabahı Song Göl'e doğru yola çıktık. Yol varmış oldukça, çıkış yoluna başlamadan, güzel bir Kırgız Köyü yakınında kamp yaptık. Duygu ve Metin'in de isteği üzerine şişme yastıklarımızı burada, nehir kenarında sonsuzluğa uğurladık. 
Çadırdan manzara

Song Gölde az fotoğraf çekmişiz ama bu güzel bence :p

Ertesi gün göle çıktık, güzel tepeler ve kar görüntüsü eşliğinde tırmandık. Göçebeler artık havalar soğuduğu için yaylalardan aşağılara inmişler. Çıkış da iniş de bol virajlı olduğundan akşam Bishkek'e varmanın zor olacağına karar verdik, köyde kamp yaptık. 


Bol virajlı dönüş yolu

Sabah erkenden Özbekistan Konsolosluğu'nun kapısına dayandık, davet mektubumuz olduğu için aslında tüm prosedür halledilmiş durumdaydı ve yarım saat içerisinde vizemiz elimizdeydi. 


Osh Bazaar'dan kareler

Akşam annemle telefonda konuştuğumuzda dedemin oldukça kötülediğini öğrendim ve ne yazık ki ertesi sabah da vefat haberini aldık. Uzaktayız, cenazeye yetişebilme ihtimalimiz yok, tüm bu vizeler sürecini bir daha yaşama şansımız yok ve Türkmen vizesine en kısa zamanda başvurmamız gerekiyor. Tüm bunları düşünerek gelmiştik, gidemeyeceğimizi biliyorduk ama düşünmekle yaşamak aynı olmadı, altüst olduk ! 

Ertesi gün 3 Ekim sabahı, Kurban bayramının 1.günü Bishkek'ten oldukça buruk bir şekilde ayrıldık... Çok ama çok kötü bir bayram oldu bu...

Artık yolumuz Özbekistan... Ancak erken geçmek istemedik, konaklama oldukça problemli Özbekistan'da, bayram sebebi ile Türkmenistan başvurumuzu da ancak çarşamba günü yapabileceğimizden cevizleri ile meşhur Arslanbob Köyü'ne gitme kararı aldık, ancak yol oldukça fazla... Akşam Umut ve ben Karakul'da bir otelin balkonunda başbaşa geçirdik bayramı, aklımız tüm sevdiklerimizde !

Yol üstü bayram yemeği, şaşlık

4'ünde akşamüstü Arslanbob'a ulaştık. Buralarda bayram bizimki gibi değil, bir ev ziyareti durumları var ama öyle ortada hayvanlar, etler falan, hiç öyle bir durum yok, durumu çok iyi olanlar kesermiş ancak. Burada kalacak yer ancak evler olabiliyor. Bir dernek var turist merkezi gibi, oraya gidiyorsunuz ve sizi uygun olan bir eve yerleştiriyorlar. Ancak bayramdan dolayı mıdır bilinmez b iz gittiğimizde bu dernek kapalıydı ve hiçbir yaşam belirtisi yoktu, biz de köy içinde dolanmaya başladık. Çat pat anlaşmamızla derdimizi anlattık, bir aile gelin bizde kalın dedin, sistemin böyle yürüdüğünü bildiğimizden ve açıkçası başka bir seçenek de görünmediğinden kabul ettik. 


Arslanbob'da bayram...

Sevdiklerim;
- Kazakistan'daki gibi yerel halkla aynı dilde buluşabilme güzelliği
- Her köşe başında bulanan ekmek fırınları, çiçek desenli mis ekmekler
- Gölleri, dereleri, vadileri, sonbaharın muhteşem renkleriyle ağaçları... Yani coğrafyası ve doğası.
- Samsa, etli börek

Sevmediklerim;
- Rüşvetçi polisler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder