1 Ekim 2014 Çarşamba

16 Ağustos - 22 Eylül Kazakistan (24 Ağustos-20 Eylül Türkiye)

16'sında sınırdan geçişimiz öğleden sonrayı buldu, fazla yol alamadan, hava kararmadan attık kendimizi bir köye. Ülkeyi daha tanımaya fırsat bulamadığımızdan biraz daha garantici davrandık. Köyün karakoluna sığınıp anlattık derdimizi, çadırımızı da bahçelerine kurduk. Yemeğe davet ettiler, komutan "burada üşürsünüz" dedi, evine davet etti, nazikçe reddettik, dayanamadı askerlerle yorgan gönderdi :). Halbuki geçirdiğimiz en güzel sıcaklıktaki kamplardan biriydi ! 


Ertesi gün de hemen hergün birkaçını gördüğümüz 'Moğolistan Ralli' cilerinden birkaçı ile karşılaştık yine. Moğolistan Ralli küçük motorlu araclarla yapılan, yarıştan çok macera arayanların katıldığı, aslında bir bağış organizasyonu. İngiltere'de başlıyor ve Avrupa'nın tüm ülkelerinden katılan yarışmacılar belli bir tarihte Moğolistan Ulanbator'da buluşuyor. Onların da tavsiyesi ile bir sonraki kampımız göl kenarında oldu. 

Bu Kazakistan'ı anlamak mümkün değil. Oldukça büyük bir göl, birkaç balıkçının varlığından da anladığımız kadarıyla gölde balık da var ama gel gör ki çevrede yaşayan yok. Bir dönem kullanıldığı anlaşılan terkedilmiş 3-4 ev dışında bomboş, ıssız bir alan. Bu kadar kurak bir coğrafyaya sahip Kazakistan halkının burayı neden yaşam için kullanmadığını anlayamadık ya da devletin bir yasağı var, yoksa kaçırılacak yer değil. 

18 inde yine yollardayız... Yolda polis tarafından çok durdurulacağımız söylemişti kendi aracıyla geçen tüm gezginler. Biz şansa mıdır bilmem sadece 1 kere durdurulduk. Bir şey bulmaya çalışıyorlar sorun çıkartmak için prensip olarak, biz de birşey bulamayınca arabanın filmini söylediler klasik olarak (benzer bir durum Rusya'da da başımıza gelmişti). Belgeleri aldılar, genel olarak sıcak davrandılar, Türk olduğumuz öğrenince yine Hakan Şükür, Galatasaray, İstanbul lafları edildi yine yine yeniden :). Sonunda baklayı çıkardılar ağızlarından, para istemediler valla, yiyecek birşey var mı diye sordular ! Döndük baktık arabaya, şanssızlık bu ya, normalde hep bulunur, bira, kola, atıştırmalık... Biz de önceden açılmış, tadını sevmediğimiz için bıraktığımız, fındıklı gofretimizi sunduk onlara ! Bir sonraki kasabadan zulamızı yaptık hemen, kasadaki bayana sorduk, "Polis için hangi sigarayı almak lazım ?".

Kampımız köy yanı, kurumuş dere kenarında, ağaçlar altında...

Ertesi gün medeniyete yani Almaty'e vardık. Almaty Rus döneminden kalma adı aslında yeni adı Almaata yani 'Elmaların Atası'. Heryer Türk restoranları ve mağazalarıya dolu, çevrede Türkçe müzik duymak mümkün.


Burada yararlı bir bilgi için parantez açıyorum. Kazakistan'da 5 günden fazla kalacaksanız 'immigration police'e gidip kendinizi göstermeniz ve 'immigration card' ınıza 2. damgayı vurdurtmanız gerekiyor. Rehber kitapta yazan buydu, biz de atlamayıp yapalım dedik, sınır girişinde bununla ilgili hiçbir bilgi yoktu, açıkçası havalimanından çıkış yaparken de birşey sormadılar, bu damga olmasaydı birşey değişirmiydi bilemem, sınırdan çıkış yapacak olsak önemsemeyecektik ama yine de bu durumdan haberdar olmakta yarar var !

Güzel bir yemek birkaç günkü seferiliğimizin ödülü oldu. Immigration police'teki iş fazla uzun sürmedi sevindirici bir biçimde, teslim ettikten 1 saat sonra geri aldık pasaportları. Hemen yakınındaki Değirmen pastanesini keşfetmek de harika oldu. Sonunda demleme ve ince belli bardakta gelen çay, paha biçilemez ! Üstüne de fırın sütlaç, amaaaan harika !

Hazır Türkleri bulmuşuz, ispirto işimizi de halledelim dedik, birkaç telefon falan, neyse bizi biryere yönlendirdiler. Değirmen'de çalışan bayanın annesi ile bir meydanda buluştuk, al gülüm ver gülüm... Türkiyeye dönüşe kadar stoğumuzu yaptık :). Türkiye'de o denli kolay bulunabilen ispirto için bu kadar çaba göstermek zorunda olmak, Kuzey Asya için farklı bir ocak kullanımı yerinde olacaktır !

Almaata'nın konaklama anlamında pahalı olduğunu duymuştuk, booking.com dan bulduğumuz yer, fiyat olarak uygun, doğa içerisinde şehirden uzak tam kafamıza göre dinlenmek isteyeceğimiz bir yer oldu. Ancak ara ki bulasın ! Medeu, kayak tesislerinin olduğu şehrin 15-20 km güneydoğusunda olan bir bölge. Burası için sezon dışı bir mevsim yine de tesislerin oraya çıktığımızda restoranın işlediğini gördük. Yol üstünde bir aşağı, bir yukarı, adres yeterli değil ve hiçbir şekilde bir tabela yok. Kayak merkezinin orada akıllı bir adam sonunda telefonla oteli aradı, haritada yerini bize gösterdi de bir rahat nefes aldık. Derken tam da değil aslında, haritadaki yere de gittik, yani buradan bir otel çıkma şansı yok modundayız, birilerine sorduk, yok haberleri yok, yorgunuz, saat olmuş akşamın 8'i, tam pes etmek üzereydik ki tepede düzgünce aydınlatılmış bir teras gördük, köy gibi görünen bu bölge için oldukça enterasandı ve sonunda eveeet ! Akşam 9'da odamızdaydık artık :) Ne gündü ama !

20'sini tüm gün otelde muhteşem doğa karşısında yayarak geçirdik, keyfimize ortak pisicik, 'Kara Kazak'.


21'i Rinat ile buluştuk. Rinat kimdir ? Rinat'la olan bağlantı büyük şans ! Ulanbator'da muhabbet ettiğimiz İsviçreli çifte rotamızdan bahsetmiş, bir süreliğine de Almaty'den İstanbul'a gideceğimizden bahsetmiştik. "Arabayı bırakacaksınız o zaman, Rinat bize çok yardımcı olmuştu, size de olabilir" deyip iletişim bilgilerini verdi oracıkta, öyle 2-3 dakikalık muhabbet arasında yani :) evet Rinat kimdir? Süper yardımcı, misafirperver, Almaty Offroad Klubü üyesi, biraz iri kıyım arkadaş.

Arabayı bırakacağımız gün tekrar buluşmak üzere Rinat'tan ayrıldık ve tam 2 ay sonra tekrar Ilya ile buluştuk. Ilya kimdi ? Vladivostok'ta tanıştığımız Rus, Almaty esas memleketi, burada doğup, okul hayatını burada geçirmiş. Ancak Sovyet Rusya'nın bölünüp yaşadığı bölgenin Kazakistan olması ile iş anlamında zorluk yaşamış. Kazak dilini bilmeyen bir kişinin devletle ilgili bir yerde iş bulması olanaksızmış. Ayrıca az da olsa milliyetçilik var sanırım, zira bizimleyken farkettik ki Kazaklarla ilgili pek bir bilgisi yok. Eşinin memleketi olan Vladivostok'ta yaşamaktan pek memnun değil, Almaty'e göre gerçekten çok karanlık ve soğuk bir şehir ama Rusya'da yaşamaktan memnun görünüyor. Neyse... Ailesinin evine davet etti, çay içtik, eşi, annesi ve oğlu ile tanıştık, çok sıcak şeker insanlar !

Akşamüstü 'Big Almaty Lake' ya da 'Ozero Bolshoe Almatinskoe'e doğru, 2 akşamlık kamp yapacağımız yeri bulmak üzere, yola çıktık. Göl kenarında bir baraj kurulmuş, bir nebze doğallığı bozulmuş ama ona rağmen, göl gerçekten muhteşem ! 2500 m. rakımda, hemen dibinden başlayan sarp yamaçlar ve çam ağaçkarı ile görülmeye değer. Göl çevresinde kamp yasak olduğundan biraz aşağılara indik, hem de sıcaklığı yükseltmek adına, dere kenarı ağaç altı 2 gün evimiz olacak olan alana yerleştik.


Maalesef Rusya'da gördüğümüz manzara, burada da değişmedi. Doğal güzelliklere sahip olan halk burada yiyip içmeyi, eğlenmeyi, tadını çıkartmayı biliyor ancak çöpünü de arkasında iz olarak bırakıyor ! Elimizden geldiğince gecelediğimiz kamp alanlarını temizleme çalıştık, ama geniş çerçevede görüntü kötü maalesef !

23'ü sabahı önce Ilya ile buluştuk, program değişmiş, baştaki program ailesinin çiftlik evine gitmekti, şimdi ise amcalarına 'banya'ya gidecekmişiz :). Beraber Rinat'ın ofisine gidip arabayı bıraktık. Bu kadar mı şans olur, herhalde bundan daha iyi güvenli aklımızın kalmayacağı bir yer olamazdı. Bizim Levent tarafındaki ofisler gibi bir iş yeri, duvarlarla çevrili koca bir bahçe ve 24 saat güvenlik ! Gönül rahatlığıyla bıraktık arabayı :). 

Sonrasında Ilya, eşi ve oğlu ile amcalarına gittik, şehir merkezinde bahçe içerisinde küçük bir ev. Sevimli orta yaşlı bir çifti, herbiri farklı cins 3 kedicik ve bir Alman kurdu 1 yaşında köpecik. Çok candan karşılayıp, çok güzel ağırladılar bizi.


Bahçe içerisindeki banya için ayrı bir parantez açmak lazım ! Rusya Altay Bölgesi'nde de bir banya deneyimimiz olmuştu ama bu farklı. Burası ailenin kendi evinin bahçesindeki banya ve bizim için hazırlamışlar :). 2 günlük kamptan sonra güzel bir duş bana iyi geldi, hava da oldukça sıcak olduğundan banya yı pek banya olarak değil de duş olarak kullandım çıktım ben. Umut için ise bambaşka bir deneyim oldu. Ilya'nın amcası "sen bir yıkan sonra ben senin yanına gelip sana yardım edeceğim" dedi. Biz tam anlamadık tabi, sonrasını Umut'tan dinledik. Bizim koku salsın diye konulduğunu zannettiğimiz çalı çırpı meğer banyoda vücut üzerine şap şap yapmak içinmiş :)

Akşam Ilya bizi havalimanına bıraktı ve İstanbul için heyecanlı bekleyiş başladı...

24 Ağustos-20 Eylül Türkiye

21 Eylül sabahın köründe Almaata'ya geri gelip, havalimanından direkt arabamızı almaya gittik. Sağolsun Rinat sayesinde aklımız hiç kalmadı arabada, aynen bıraktığımız gibi bulduk :). Tosbağa'ya kavuşur kavuşmaz, hep beraber Değirmen'de aldık soluğu, şahane kahvaltımızı yaptık kendimize geldik !

Uykusuzluğun bastırmadıyla birlikte hemen kendimizi bir hostele attık, 2-3 saat uyku sonrası, günlerden pazar olmasını da fırsat bilerek, Kazak ailelerinin pazar günlerini geçirdiği parka gittik. Şansımıza hava da çok güzeldi, keyifli bir akşamüstü geçirdik. 

Ertesi gün Rinat'ın ısmarladığı harika öğle yemeği sonrası Charyn Kanyon'una doğru yol aldık. Akşam bu milli park içerisinde kampımızı yaptık. Sabah kanyondaki turlama sonrası sınıra geldik.



Tosbağa kanyonda ecel terleri dökerken...

Girişte hiç problem yaşamamıştık, ne var ki buradaki sınır polisinin biraz canı sıkılmış. Arama yaptılar, tamamdır hakları ama o nasıl bir arama ! Elinde çekirdek çitleyen bir polis, "Onu aç!  bunu çıkart! İçini göster? Bu ne? " Bu arada da gıcık bir dokunma ve dürtme hali var ! Sabır, sabır diyerek atlattık. Tamamen can sıkıntısı, vakit öldürme... Arabadaki tüm eşyaları indir, x-ray e koy, köpekle ara, eyvallah! Ama bu ne ya ! Kazakistan'tan çıkış biraz küfürlü oldu !!!

Sevdiklerim:
- Türkçe ile olan benzerlik, rakamlar tamamen aynı !
- Yerel halkla kendi dilinde anlaşabilmek, iletişimi bambaşka bir boyuta taşıyor. 
- Sebze, meyve bolluğu.
- Pazarlar (bize benzedi).
- Almaata'daki Türk yemekleri, özlemişiz, fırın sütlaç, yummy !
- Rinat ve Ilya'nın konukseverliği
- Kazak yemekleri

Sevmediklerim:
- Ah yine yollar yollar, bozuk henüz yapım aşamasında olan yollar !
- Yine çöller
- Tam olarak, hızlı çözebilsek anlayacağız ama anlayamadığımız yemek menüleri, kiril alfabesi, sevmedim seni !
- Güzelim doğalarının kendi çöpleriyle pisletmeleri
- Polislerin olur olmadık durudurması ve bunun rüşvet için olduğunu bilmek. 
- Çekirdek çitleyen sınır polisi.



1 yorum:

  1. Keyifli gezinizi ve deneyimlerinizi bizimle paylaştığınız için teşekkürler.

    YanıtlaSil